Dileğimi bağladığım ağaçtaki adağımdın.
Yapraklarınla birlikte döktün beni de.
Boş haline ruhumla saldırdım,
Artık, bebekliğimin süper kahramanıydın.
Düşüp de ölebilirdim, kırılsaydı dalın.
○ Ben, yaşamdan nem kapmış cansız bir mitolojik Tanrı;
Kuralları okudum ve onaylıyorum. 13 yaşından küçükler üye olamaz fakat. Masumluğu tenzih ediyorum. Lütfen bir şekilde kendinize giriş yapınız. Ve beyinden bozma oturumunuzu sürekli açık tutunuz.
Sana öğüt;
Özgür bırak ruhunu, olabildiğince uzaklara gitsin, dönüşü olmasın geçmişe. Koparsın kendini dirinden, ki yok olmasın benliğinden.
Bana ağıt;
Özgür bırak ruhumu, olmasa da uzaklaşırım senden, dönüşüm olmaz belki geçmişe. Koparırım kendimi bedenden, ki yok olayım senlikten.
Bize sitem;
Özgür bıraktık ruhumuzu, olabilmek için olamadık uzaklardaki o efendi, dönüşsüz karşılaştık geçmişle. Koparttık kalpleri kırık ağacın dalından, yok da olamadık hiçlikten.
Sona kağıt-kalem;
Yazdık sonu, meçhûllüğümüz gibi vardık aslında. Koyun koyunayken tinler, bir yanımızı doldurandı bakir kokulu cinler. Ki zaten bir halta da yaramadı derinden gelen iç çekişler.
Bazen olur olmadık düşüncelere dalar ya insan ve söner ya her mumu yatsıya gelemeden, işte öyle zamanların özlemi büyüyor içimde. Doğmamış çocuğun annesi gibi, süt getiriyor göğüslerim kafesi aşıp. Bir gün, belki de ölürüz birlikte. Süt kokar ağzımız, kim bilir. Gerçek bile hayalse, en iyisi uzanmak köşeye. Ve mekik dokumak sırat köprüsü üstünde.
Kendini hezeyanların içerisinde bulan bir kadının öyküsü bu.
Akşamdan kalmaların, sabaha çıkamayanların yataklarını süsleyen kadının çilesinden demet, bir düzine kadar...
Feri sönük şaşkınlıkların, kısıtlı alışkanlıkların birinde, bir gününde, kadınlığını arayan kız belirir uzaktan, adı Hira.
Gözleri donuk, içi paslı, dışı vurdumduymaz tavırlı... Etrafında olanlardan habersiz, paytak bakışlı.
Bilgeliği aklığından anlaşılan adam, bilinmeyene yola çıkarmıştı Hira'yı.
Geçtikleri dar yolların titrek kaldırımlarında yol alırlarken, karşılarına çıkan engellere aldırmamaları olağandı, garip olan, engelleri farketmeden yol almalarıydı.
Düşüncelerle boğuşan Hira, sarsıldı bilge adamın nidasıyla.
Kalp çarpıntıları hızlanırken yaklaştı adam Hira'ya.
Söylediği tek'benimle gelmek zorundasın güzel Hira...' cümlesi yankılandı ıssız sokağın kiremit duvarlarında.
▪▪
▪
İte kaka ilerlerken bilinmedik diyara, başına geleceklerden habersizdi Hira.
Hiçbir şey söylemeyen adama bakmakla yetiniyordu sadece, takip etmekle geçiyordu saatleri.
Dayanamayıp'nereye gidiyoruz?'diye sorabilmişti sonunda, yüzüne bile bakmayan adam yanıtlamıştı tek bir kelamla;'Sabret.'
▪▪
▪
Yolun sonuna vardıklarında, adam nihayet bakmaya yeltenki Hira'ya. Parmağının ucuyla dokunurken dudaklarına, sus emrini verdi sevecen tavrıyla.
Sıraladı cümleleri, korumacı ağıtıyla;
'Merak ediyorsun seni nereden bulup, nereden tanıdığımı. Nasıl birden karşına çıkıp seni o bilge sanılan köle eğitmeni adamdan aldığımı. Açıklayacağım hepsini, sadece bende merak ediyorum neden karşı çıkmadan emrime boyun eğdiğini?'
'Korku.'diyebildi Hira, hala korkan titrek vücuduyla.
Adam, tebessüm eşliğinde devam etti konuşmasına;
'Üzüldüm korktuğuna, sana gönderilmiş olmamı düşünememen daha da üzdü beni aslında. Hira... Adın gibi kutsalken, nasıl olur da inanırsın her insana. Bedenin üzerinden para kazanırken şu an ölmüş olan budala, hiç mi gelmedi kaçmak aklına?'
'Şu an burada olmamla ne yapmış olabilirim ki Allah aşkına?!'
Yaklaştı adam Hira'ya, koydu ellerini omzuna, gözlerinin içinde kaybolurken Hira, belli ki aynı hissi yaşıyordu adam da.
'Hira... Benim Hira'm... Uzun zaman önce ilk kez baktığımda sana, bir an bile çıkmadı gözlerin aklımdan. Yeşilliğinde kaybolduğum gecelerin hatrına, Tanrı'nın en büyük armağanı şu an bana. Sana gelmemin bir nedeni bu sevda, diğeri yıllarca seni takip etmenin verdiği koruma içgüdüsünün acizliği. İlk kez sana dokunuyor olabilmekse, Adem'in ilk öpücüğü gibi heyecan dolu.'
Şaşkın Hira, heyecanlı, kalbi çıkarcasına çarpıntılı, ruhu belki de ilk kez bu kadar kadınsı.
'Şaşkınlığını anlıyorum, ama inan ki sevgim kadar kusursuzum, tek isteğim, olmak yanında, bir başkasına değil, bana sarılman doyasıya. Kötülüğümden korkma Hira, aşkımdan doğan kutsallığa el süremeyecek kadar iyiyim aslında.'
▪▪
▪
Düşünmeyle meşgulken Hira, kaybedecek birşey olmama rahatlığıyla veriyor kararını. Sevince boğuyor adamı, seviniyor o da.
'Şimdi Hira, söyle bana, istemediğin bir şeyi yaptırmam sana asla, bu denli çabuk kabul etmen telaşlandırıyor, sadece söyle, sevdin mi hiç beni?'
Söze nasıl gireceğini bilmeksizin söyleyiveriyor bir çırpıda;'Kadınlığımı bir adam tarafından anladığım ilk gün, yani şu dakika, sevmekten başka ne kalır bana? Bedenimden süzülen kirli parmakları kurtarana, nasıl olurda sarılamam aşkla? Şimdi sen söyle bana, bu kadar yakınken etrafıma, nasıl olur da farketmedim gölgem gibi peşimdeki adamı?'
'Hala farkında değilsin Hira... Etrafına son bir kez daha bakmalısın...'
▪▪
▪
Ve bir şaşkınlık daha...
Yerdeki bedeniyle yüzyüzeydi Hira. Döndü adama.
'Adın ne senin?! Ne yaptın bana?!'
Ve bir kez daha tebessümle yanıtladı melekten oyulmuş kukla kılığında;
'Adım, Awonawilona. Kutsallığınla barışabilmen için gönderildim sana. Bir Tanrı'nın aşkıyla bağlanmam, ufak bir ayrıntı bunca olay arasında. Kurtuldun sadece Hira, vaktin doldu, benim oldun. Ağlama Hira, gülmelisin oysa, bir bak etrafına, tüm kabusların yok oldu görmemek üzere bir daha. Ah Hira, tek isteğim sevmen beni aşkla.'
▪▪
▪
Ve Tanrıça Hira'yla, birleşimlerinden doğan minik tanrılarla yarattılar dünyalarını minik bir kasaba edasıyla.
▪▪
▪
Ve artık Hira'bedensel fahişeliğin son bulmasına aldırmadan, ruhsal yolculuğunun en manidar durağında, kutsal ışığında.'
▪▪
▪
Bir söz yankılanıyor bilge adam çığlığında;
'Bir fahişenin tanrıçalığında ölmemeliydim bunca zaman arasında! Ey Tanrıça, zulmetme bana, biriktirdiğim kanlı kadın torbalarının cezasını çektirme bana! Söz Tanrıça, bir daha asla bakmayacağım başka bir kadına!'
Son söz söyleniyor Hira'nın Tanrıçalığında;
'Ölüm, hayatının yaşama şekline odaklı, işkencenden sen sorumlusun, sözlerin anlamsız, mühim olan kalbinin yansıması. Ey Adam! Tek dileğim, bir şeytan dansında ortada kalman, çektirdiğin acıların yarasında boğulman! Ve Adam, böyle de onursuz olmamalı insan!'
••••• Saymaların eksikliğine söz getiriyoruz birlikte,
Baştan başa, sondan sona kayboluruz hayalde.
Kalemle soldurulmuş şiirle, haşlanıyor hücre.
Hepsi birlik düzlemde, hayra yoruyor infazını argosuz küfürle.
Sıradanlık, basitlikle eş,
Çehre; kargaların başında beklediği leş.
Her vakit, şarabı yudumlayan keş,
Ölmeden sürünerek serkeş.
Sigaranın tadında bir iki kelam, hoş beş.
Zehrini akıtmış kanından, gözlerinde mehveş.
Uçup giden dumanında saklanıyor, aklı şeş.
Zamanda kayboluyor, hayattan düşeş.
Ilıman iklimin,
Soğukluğunu hissetmek gibisi yok.
Böylesi havanın,
Sıradan bir telaşa ihtiyacı hiç yok.
Kudretini kaybetmişse akıl,
Söylenceye bakmaya gerek yok.
İnsanlığın var olduğu gerçeği,
Artık yok.
•••••
Hem aynası kırılmış, hem de kibirli sanan kendini gri kedi,
Renkliliğine bakarak gülüyor,
Beyaz ve siyahın zıtlığına dem vurmadan.
Mutluluğu tezatlıkta yakalıyor,
Geçiriyor ömrünü, solmadan.
Her hayal yıkılır elbet, kırılır da.
Peki geçer mi tüm alınganlığı yıkanınca?
Yoksa bıraktığı hüzünbaz bir sığıntı mıdır ardında?
Bilmemek değil, bilip de uslanmamak ayıp aslında.
Müstehaktır her şey insanoğluna.
Hazza, şehvete, sekse, aşka inanır da,
Bir dua edemez Yaradana.